Türkiye’de tarım ve gıda: Mevcut durum ve öneriler

Dört Mevsim Ekolojik Yaşam Derneği üyesi Ceyhan Temürcü’nün “Türkiye’de tarım ve gıda: Mevcut durum ve öneriler” başlıklı yazısına aşağıdaki bağlantıdan erişebilirsiniz:

PDF indir: Türkiye’de tarım ve gıda, mevcut durum ve öneriler

Yazıda, dünyada ve Türkiye’de tarım ve gıda sistemlerinde yaşanan tarihsel değişimin bir özeti sunuluyor, büyük şirketlerin güdümündeki endüstriyel gıda sistemi ile aile çiftçiliğine dayalı yerel gıda ağlarının bir karşılaştırması yapılıyor, yerel gıda ağlarının ve insan ölçekli üretimin Türkiye’deki yeri anlatılıyor ve Türkiye’de kendine yeterli, sürdürülebilir ve adil bir tarım-gıda sistemine geçiş için yapılabileceklerle ilgili öneriler sunuluyor.

Yazıdan bazı alıntılar:

“Covid 19 krizi, özellikle de başlarında yaşanan gıdaya erişim zorlukları endüstriyel gıda sisteminin ne kadar kırılgan olduğunu geniş kesimlere gösterdi. (…) Ancak toplumun birçok kesimi hâlâ, mevcut sorun ve kırılganlıkların sistemik nedeni olan endüstriyel tarım sisteminin desteklenmesini savunuyor. Küresel sermaye gruplarının denetimindeki girdi,  teknoloji ve patentlere bağımlı ‘yüksek teknolojili’ tarım yatırımları, büyük tarım işletmeleri ve kitlesel, uzun tedarik zincirleri hâlâ çözüm yolları olarak sunuluyor. Kârlılığı birincil amaç edinmiş olan büyük ölçekli endüstriyel gıda sisteminin aktörleri kamu kaynaklarından yatırım ve destek talep ediyor, lobi güçlerini kullanarak karar vericileri baskı altında tutuyorlar.”

“Hem çevresel sorunlara, hem de işsizlik ve yoksulluk gibi sosyoekonomik sorunlara düşük bütçelerle etkin çözümler sunan agroekolojik gıda sistemleri ve yerel gıda ağları konusunda ise toplum genelinde ve özellikle karar alıcılarda ciddi bir bilgi ve irade eksikliği bulunuyor.”

“ETC Group’un “Bizi Kim Doyuracak?” raporuna göre, endüstriyel gıda sistemi dünya genelinde tarım arazilerinin %75’inden fazlasını, tarımsal suyun %80 kadarını, fosil yakıtların da %90 kadarını kullanırken, dünyadaki insanların %30’undan daha azına yiyecek sağlamaktadır. Oysa “köylü gıda ağı”nı oluşturan küçük ölçekli aile çiftçiliği dünya genelinde tarımsal kaynakların %25’inden daha azını kullanarak dünya nüfusunun %70’inden fazlasını beslemektedir.”

“2019 ÇKS verilerine göre toplam çiftlik sayısı 2.350.000’dur. 20 dekardan küçük olan çiftlik sayısı 850.000’dir. Bu üretim birimlerinin her birinin ortalama 5 kişiden oluştuğu tahminiyle, Türkiye’de toplam 4.250.000 kişinin 20 dönümden küçük arazilerdeki üretimle geçindiği veya geçimine katkı sağladığı öngörülebilir. (…) Bu rakamlar, on yıllardır sürdürülen ve büyük şirket tarımını özendiren politika ve uygulamalara rağmen, Türkiye’de aile çiftçiliğinin/insan ölçekli üretimin hâlâ gıda sisteminin en önemli bileşeni olduğunu ortaya koymaktadır. Bu üretim tarzını zorluklara rağmen sürdürmekte olan nüfus, Türkiye’de tarım ve gıda sistemlerinin her ölçekte bağımsızlığı için kritik öneme sahiptir.”

“Türkiye’de aile çiftçiliğinin desteklenmesi ve aracısız tedarik ağlarının, yerel pazarların güçlenmesi şehirlerdeki nüfusun güvenilir gıda ihtiyacına cevap vereceği gibi, kırsaldaki nüfusun sosyal, ekonomik ve kültürel olarak güçlenmesine de imkan verecektir.”

“Yenilikçi agroekoloji uygulamaları ve yaygın erişilebilir teknolojilerin desteklenmesiyle, böyle bir üretim ve tedarik sistemi değişken koşullara karşı dayanıklı üretim sistemleri oluşturacak; içinde bulunduğumuz pandemi krizi ve iklim krizinin yanında, muhtemel ekonomik, sosyal ve siyasal krizler karşısında gıda güvencemizin anahtarı olacaktır.”

“Büyük sermaye gruplarının denetimindeki girdilere, pahalı ‘yüksek’ teknolojilere ve kimyasal tarım doktrinine dayalı endüstriyel tarım modeli terk edilmelidir. Siyasal gücü giderek merkezileşen büyük uluslararası şirketlere tevdi eden endüstriyel gıda sistemi içinde ‘yerli ve milli’ bir başarı elde etmek mümkün değildir.”

“Yaşadığımız krizler döneminde dayanıklı ve bağımsız bir gıda sistemi, ancak yerel ve yenilenebilir girdilere ve doğa-dostu yöntemlere dayalı,  “yüksek” değil “geniş” teknolojiler içeren, yerel pazarlar ve kısa tedarik zincirleriyle desteklenen insan ölçekli üretimin yaygınlaşması ile mümkündür. Diğer bir deyişle, girdilerinin temininde ve ürünlerinin satışında piyasa ekonomisine ve büyük sermayeye bağımlı olmayan yaygın küçük işletmeler, tarım ve gıdada küresel sermayenin hegemonyasından kurtulmanın en önemli unsurudur.”

X
X