FAO – Sivil Toplum İstişare toplantısından (9-10 Mayıs 2022, Łódź) notlar

Ceyhan Temürcü

Dört Mevsim Ekolojik Yaşam Derneği üyesi

 

9-10 Mayıs 2022 tarihlerinde, Poloya’nın Łódź kentinde, Dünya Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) Avrupa ve Orta Asya Bölgesel Konferansı öncesi iki günlük bir sivil toplum istişare toplantısı gerçekleşti. Nyéléni ECA (Avrupa ve Orta Asya Gıda Egemenliği Ağı) tarafından koordine edilen toplantıda köylülerin, küçük ölçekli tarımsal üreticilerin, balıkçıların, çobanların, tarım işçilerinin, yerli halkların ve tüketici örgütlenmelerinin temsilcileri yer aldı. Bu bileşenlerin ürettiği öneriler, toplantıyı izleyen Bölgesel Konferans sırasında FAO yetkilileriyle görüşülmek üzere bir bildiriye dönüştürüldü.

Toplantıda, Covid-19 pandemisi sırasında küçük üreticilerin ve yerel gıda ağlarının öne çıkan rolü ve Ukrayna’da savaşın patlak vermesiyle ortaya çıkan gıda güvencesi kaygıları gündemin üst sıralarında yer aldı. Toplantıya Ukrayna Kırsal Kalkınma Ağı’ndan katılan Olena Borodina, “Devam eden bu krizler, yerel gıda üretimini güçlendirmenin ve gıda ithalatına bağımlılığı azaltmanın önemini gösteriyor (…) Bu krizler boyunca dirençli olduklarını kanıtlayan küçük ölçekli aile çiftçilerinin gıda güvencesi için kilit bir unsur olduğu görüldü” ifadelerini kullandı.

Bu toplantıya, sivil toplum mekanizmasının ‘tüketiciler’ bileşeninden, Uluslararası Topluluk Destekli Tarım Ağı (URGENCI) bağlantısıyla, Dört Mevsim Ekolojik Yaşam Derneği adına katıldım. Bölgesel ve küresel düzlemlerde gıda sistemlerimizin, hatta gezegenimizdeki yaşam ağının geleceğini ilgilendiren birçok konu konuşuldu. Konuşmalarda ve ortak metinlerde geçen ve özellikle aktarmaya değer gördüğüm bazı konu ve görüşler şunlar:

  • Krizler döneminde gıda sistemlerinin dayanıklı hale getirilmesini önemi: Dünyamız ve özellikle de bölgemiz, birbiriyle ilişkili bir dizi krizden geçiyor. Bölgemizin birçok yerinde savaş ve siyasi istikrarsızlıktan kaynaklanan derin insani krizler yaşıyoruz. Gıda ve enerji fiyatlarındaki artışlar ve istihdam kaybıyla ortaya çıkan ekonomik krizler, COVID-19 salgınının süren etkileri ve giderek şiddetlenen iklim krizi, yerel düzlemde dayanıklı gıda sistemlerinin ne kadar önemli olduğunu hepimize göstermiştir.

  • Ukrayna’daki savaşta küçük aile çiftliklerinin kritik öneminin ortaya çıkması: Ukrayna’da çok büyük endüstriyel çiftlikler olmasına rağmen, gıda üretiminin bel kemiğini küçük ölçekli üreticiler oluşturmaktadır. 17.000 küçük ölçekli çiftçiyi temsil eden Rumen küçük çiftçiler derneği Ecoruralis’e göre, Ukraynalı küçük üreticiler ülkenin toplam patates hasadının %98’ini, sebzelerin %86’sını, meyvelerin %85’ini ve sütün %81’ini üretiyor. 13 Nisan 2022’de Ukrayna Tarım Ekonomisi Enstitüsü müdür yardımcısı Mykola Pugachov, Ukrayna hükümetinin uzun yıllar boyunca büyük tarım işletmelerini desteklediğini, küçük ölçekli üreticileri büyük ölçüde göz ardı ettiğini söyledi ve şöyle devam etti: “Kimse [savaş koşullarında] kimin üretim alanlarında kaldığını konuşmuyor. Şu anda Ukrayna’da tarım yapanlar kimler ve neler üretiyorlar? Ülkenin gıda güvencesini kim sağlıyor? Ülkede kalan ve aslında gıdamızın çoğunu üreten ülkeyi besleyenler, küçük çiftçilerdir.” (https://www.euractiv.com/section/agriculture-food/news/small-farmers-the-unsung-heroes-of-the-ukraine-war/) Saldırıya uğrayan, ancak ülkede kalmaya karar veren veya kalmak zorunda kalan Ukraynalıları da destekleyenler büyük endüstriyel çiftlikler değil, küçük üreticiler oldu. Fosil yakıtlar, sentetik kimyasallar ve endüstriyel gübreler gibi dış kaynaklara fazla bağımlı olmamaları sayesinde, ne kadar esnek ve dayanıklı olduklarını her zamankinden daha fazla gösterdiler.

  • Endüstriyel gıda sisteminin yıkıcı sonuçları: Fosil yakıtlara ve sentetik kimyasallara bağımlı olan; toprağı, suyu ve genetik kaynakları tüketen; yoğun emek sömürüsüne ve sağlık sorunlarına yol açan endüstriyel gıda sisteminin hepimiz için çok maliyetli olduğu artık belgelenmiştir. Bu uygulamalar gezegendeki tüm yaşamı yok olmanın eşiğine getirmiştir. Pahalı girdilere ve teknolojilere dayanan, “insanları beslemek” bahanesiyle toplumlara dayatılan endüstriyel/kapitalist gıda sisteminin doktrinleri çoktan çökmüştür. Doğa dostu, dayanışmacı, insan ölçekli gıda ağlarını geliştirmek için birlikte çalışmaktan başka seçeneğimiz yoktur. Gıda sistemlerimizde ortaya çıkacak agroekolojik bir dönüşüm, gıdayı sermayenin savaş alanı olmaktan kurtaracak ve diğer sosyo-ekonomik alanlarında ihtiyaç duyduğumuz değişiklikleri tetikleyerek dünya barışının anahtarı olacaktır.

  • Kısa tedarik ağları ve agroekoloji: Kısa tedarik ağları krizlere dayanıklı yerel pazarlar oluşturur. Agroekoloji, insanları ve sosyal hareketleri merkeze koymasıyla ve toplumsal değişim talebiyle, yalnızca biyolojik çeşitliliği ve toprak sağlığını değil, eşitlikçi sosyal yapıları koruyup geliştirir. COVID-19 krizinin zirvesinde, sivil toplumun örgütlediği aracısız gıda tedarik ağlarının ve topluluk destekli tarımın desteklediği gıda üretim bölgeleri en dirençli bölgeler oldu. Dünya Ticaret Örgütü’nün teşvik ettiği, piyasalara hizmet eden metalaştırmalar, spekülasyonlar ve uzun gıda zincirleri yerine, yerel dayanışma ortaklıklarına dayalı bir sosyal dayanışma ekonomisine geçmeye ihtiyacımız vardır.

  • Endüstriyel değil, insan ölçekli balıkçılık: Sürdürülebilir kıyı balıkçılığının yerini almaya yönelen derin deniz avcılığı ve yoğun su ürünleri yetiştiriciliği, yıkıcı ekolojik ve sosyal etkilerinin yanı sıra, iklim krizine de katkı vermektedir. Endüstriyel ölçekli balkçılığa ve aşırı avlanmaya son vermek denizlerin ve okyanusların iklim değişikliğine karşı direncini artıracaktır. Geleneksel sürdürülebilir balıkçılık uygulamalarının bilimsel önlemlerle geliştirilmesi gerekir.

  • Teknoloji ve inovasyon: Teknoloji her zaman tarımın ve gıda üretiminin ayrılmaz bir parçası olmuştur; köylüler ve çiftçiler binlerce yıldır inovasyon yapmaktadırlar. Teknoloji ve inovasyon, toplulukların gıda egemenliği pahasına, giderek tekelleşen sermayenin çıkarlarına hizmet etmek zorunda değildir. Teknoloji, ancak sosyal eşitliğe ve ekolojik uyuma katkı verdiğinde ilerleme anlamına gelir. Bunu nasıl yapabileceğimizi de artık iyi biliyoruz. Yenilikçi üretim tekniklerine ve sosyal dayanışmaya dayalı agroekolojik yöntemlerin, gıda ve tarımla ilgili tüm acil sorunlarımıza etkin çözümler sunabileceği kanıtlanmıştır. İhtiyacımız olan şey, en son Dünya Gıda Sistemleri Zirvesi’nde ortaya konduğu gibi şirket çıkarlarını önceleyen ‘yüksek teknolojili’ bir dönüşüm değil; merkezinde küçük üreticilerin ve diğer gıda emekçilerinin olduğu, yerel, dayanıklı gıda ağlarını hedefleyen, ‘yaygın teknolojiler’ içeren bir sistemsel dönüşümdür.

  • İklim krizi: Bölgemiz şimdiden iklim krizinden muzdarip. Bununla bağlanıtlı en önemli olaylardan bazıları (a) Sibirya’da çok erken mevsimde başlayan çok büyük yangınlar, (b) birçok ülkeyi, özellikle Orta Asya ülkelerini etkileyen şiddetli kuraklık, (c) tarlaları ve ekinleri yok eden çamur selleri, dolu ve toz fırtınaları, (d) dağlık alanların iklim değişikliğinin etkilerinden giderek daha fazla zarar görmesidir. Sivil toplum olarak, agroekolojinin ve geleneksel tohum çeşitlerinin seçilip korunmasının, bütün bir yeni genetik müdahale tekniklerine göre, iklim krizine karşı çok daha fazla dayanıklılık sağladığına inanıyoruz.

  • Yeterli ve sağlıklı beslenme: Agroekoloji, taze ve mevsimlik sebze ve bakliyat üretimi kadar nitelikli et ve süt üretimini de teşvik ederek yeterli ve sağlıklı beslemeye katkı sağlar. Avrupa ve Orta Asya bölgesinde birçok iyi uygulama örneği vardır. Sağlıklı beslenmeyi temin etmek ve giderek artan açlığın üstesinden gelmek için bu örnekler belgelenmeli, güçlendirilmeli ve yaygınlaştırılmalıdır. Taze, yerel, sağlıklı ve besleyici gıdalar, küçük ölçekli çiftçiler, hayvancılar, balıkçılar ve toprak işçileri dahil, herkes için erişilebilir olmalıdır.

  • Köylü hakları ve gıda egemenliği: Birleşmiş Milletler’in “Köylülerin ve Kırsal Alanlarda Çalışan Diğer Kişilerin Hakları Bildirgesi”nin etkin bir şekilde uygulanması bölgemiz için önemlidir. Toprak ve tarımsal üretim, sosyal ve ekolojik açılardan, piyasa ekonomisine tabi kılınamayacak kadar kritik öneme sahiptir. Küçük ölçekli çiftliklerin ve tarım arazilerinin kaybını tersine çevirecek arazi politikaları uygulanmalıdır. Yerel gıda güvenliğinin ve biyolojik çeşitliliğin korunmasının vazgeçilmez aktörleri olan köylülerin haklarının korunması ve geliştirilmesi gerekir.
X
X